-
1 para basmak
акча суку -
2 para basmak
v. coin money, coin, mint, counterfeit -
3 para basmak
to mint, to coin -
4 kalp para basmak
to counterfeit -
5 para
para sGeld nt, Währung f\para basmak Geld drucken; (kumarda ortaya \para koymak) Geld setzen\para bozmak Geld wechseln\para çekmek Geld abheben; ( sızdırmak) Geld abzapfen\para harcamak Geld ausgebenbirinden \para koparmak ( fam) jdm Geld abknöpfen\para yıkamak ( fig) Geld waschen\parasına oynamak um Geld spielenbir şeyi \paraya çevirmek etw zu Geld machensağlam \para wirtsch harte Währung -
6 para
де́ньги (мн)* * *1) де́ньги; моне́таpara basmak — печа́тать де́ньги, чека́нить моне́ту
para biriktirmek — копи́ть де́ньги
para bozmak — разменя́ть де́ньги
para çekmek — а) забра́ть де́ньги (из банка и т. п.); б) вымога́ть у кого-л. де́ньги
paraya çevirmek — ком. превраща́ть в де́ньги, реализова́ть акти́вы продава́ть
para çıkarmak — а) печа́тать / выпуска́ть де́ньги; б) отпра́вить де́ньги (кому-л. почтой или через банк)
para sını çıkarmak — оправда́ть расхо́ды
para çıkışmamak — не сходи́ться - с предыду́щей су́ммой ( при подсчёте)
paradan çıkmak — издержа́ться, поистра́титься
parayı denize atmak — расточа́ть, тра́тить зря, мота́ть, транжи́рить
para dökmek — потра́тить де́ньги на что
para dönmek — вести́ дела́ за взя́тку, получа́ть взя́тку
para getirmek — приноси́ть дохо́д / при́быль
para kesmek — а) печа́тать де́ньги; б) загреба́ть больши́е де́ньги, мно́го зарабо́тать
para kırmak разг. — зашиба́ть деньгу́
parasıyla rezil olmak — пропа́сть да́ром - о вло́женных / потра́ченных де́ньгах
para sızdırmak / koparmak — вымога́ть де́ньги
parasını sokağa atmak — выбра́сывать де́ньги на ве́тер
para tutmak — эконо́мить; копи́ть де́ньги
paranın üstü — сда́ча
para üstü kalsın! — сда́чи не на́до!
para yapmak — де́лать де́ньги, нажива́ть состоя́ние
para yatırmak — ком. вкла́дывать де́ньги, инвести́ровать капита́л
para yedirmek — а) зря потра́тить де́ньги; б) потра́тить де́ньги на взя́тки, дава́ть взя́тки
para yemek — а) расточа́ть / прома́тывать де́ньги; б) тра́тить казённые де́ньги, де́лать растра́ту
parasını yemek — жить за чужо́й счёт
bozuk para — ме́лочь
bu işin parasında değilim — меня́ не интересу́ет де́нежная сторона́ э́того де́ла
ufak para — ме́лкие де́ньги
2) уст. пара́ (сороковая часть куруша)••para parayı çeker — посл. де́ньги к деньга́м
- kaç para eder?parayı veren düdüğü çalar — посл. кто пла́тит [де́ньги], тот и зака́зывает му́зыку
- vaatleri kaç para eder ki!
- para etmemek
- beş para etmez
- ilâç para etmedi -
7 para
"1. money. 2. (a) para (one fortieth of a kuruş). - alımı fin. collection of money, collecting money. - aslanın ağzında. proverb If you want money, you´ve got to struggle to get it. - babası moneybags. - basımevi mint (where money is coined or printed). - basmak 1. to print or mint money. 2. to lay down a stake (in gambling). -yı bayılmak colloq. to pay out money, shell out money, fork out money. - bozmak to make change, break a coin or note into smaller denominations. - canlısı/gözlü someone who´s excessively fond of money. - cezası law fine. - cüzdanı billfold, wallet. - çantası purse. - çekmek /dan/ 1. to draw money (from a bank). 2. to squeeze some money out of (someone), get (someone) to fork over some money. -ya çevirmek /ı/ to realize (an asset); to sell (something) (for money). - çıkarmak 1. to issue money. 2. colloq. to send a money order. -sını çıkarmak to get back the amount one invested (in the form of profits). -dan çıkmak to have to spend money; to have unexpected expenses. - darlığı econ. deflation. -yla değil very cheap, dirt cheap. -yla değil sırayla. colloq. Money can´t always get you what you want./Your money won´t do you any good here. -yı denize atmak to squander money, throw money down the drain. - dökmek /a/ to spend a lot of money (on); to pour money into. - dönmek for bribes to be given. - etmek to be worth something, be valuable; to be something which will sell. - etmemek 1. to be worth nothing; to be something which won´t sell. 2. to have no effect, be in vain. -nın gümüş olduğunu anlamak to realize that money is not to be thrown around, learn to appreciate the value of money. - ile imanın kimde olduğu bilinmez. proverb You can´t know for sure how much money another person has, just as you can´t know whether or not he is a sincere believer in God. - isteme benden, buz gibi soğurum senden. proverb You don´t like to have much to do with people who are always asking you for money. - kazanmak to earn money. - kesmek 1. to coin money. 2. to make a lot of money. - kırmak to make a lot of money. -ya kıymak to spend money, shell out money, fork out money. - parayı çeker. proverb Money breeds money. -ya para dememek 1. to make a lot of money. 2. to spend money lavishly. 3. to regard an amount of money as ridiculously small. - pul money and assets. -sıyla rezil olmak to pay out money for something that turns out to be completely unsatisfactory, throw money down the drain. - sızdırmak/koparmak /dan/ to squeeze some money out of (someone), get (someone) to fork out some money. -sını sokağa atmak to throw money down the drain. -yı sökülmek slang to have to fork out some money. - şişkinliği econ. inflation. -yı tedavülden kaldırma demonetization, taking money out of circulation. - tutmak 1. to save money; to be thrifty. 2. to cost. -nın üstü change (given when one has paid more than the stated amount). -yı veren düdüğü çalar. proverb The one who pays the piper calls the tune. - vurmak 1. to make money by illegal means. 2. to luck into a lot of money. - yapmak to earn money and save it. - yardımı monetary aid. - yatıran depositor. - yatırmak /a/ 1. to invest (in). 2. to deposit money (in). - yedirmek /a/ to bribe. - yeme accepting bribes. - yemek 1. to spend money freely. 2. to accept a bribe. -nın yüzü sıcaktır. proverb There is something about money that´s very alluring." -
8 basmak
"to tread (on), to step (on), to trample; to press, to depress, to compress; to print; to raid; to bust; to descend (on); to flood; (karanlýk) to fall, to set in; (çýðlýk) to let out, to utter; (bir yaþa) to enter, to reach; (para) to strike, to coin, to p" -
9 sahte para
-
10 coin money
para basmak -
11 coin money
para basmak -
12 акча суку
para basmak -
13 prägen
basmak kafasına sokmakbiçim vermekmadeni para basmak -
14 monetize
para basmak, para çikarmak -
15 coin
n. madeni para, bozuk para, bozukluk, demir para, para, sikke————————v. para basmak, para bastırmak, para kazanmak; sözcük uydurmak, deyim bulmak* * *1. madeni para 2. para bas (v.) 3. jeton (n.)* * *[koin] 1. noun(a piece of metal used as money: a handful of coins.) madeni para2. verb1) (to make metal into (money): The new country soon started to coin its own money.) madeni para basmak2) (to invent (a word, phrase etc): The scientist coined a word for the new process.) bulmak, uydurmak•- coinage -
16 counterfeit
adj. sahte, taklit, kalp, yapmacık————————n. sahte şey, kalp para————————v. sahtesini yapmak, taklit etmek; para basmak* * *1. taklit et 2. taklit et (v.) 3. sahte (adj.)* * *1. adjective1) (copied or made in imitation especially with a dishonest purpose: counterfeit money.) sahte2) (not genuine or not real.) taklit, hakiki olmayan2. verb1) (to make a copy of for dishonest purposes: to counterfeit banknotes.) (kalp para) basmak2) (to pretend: She counterfeited friendship.) taklit etmek,...gibi görünmek -
17 mint
n. nane, darphane————————v. para basmak, icat etmek, uydurmak* * *1. para bas (v.) 2. nane (n.)* * *I 1. [mint] noun(a place where money is made by the government.) darphane2. verb(to manufacture (money): When were these coins minted?) basmakII [mint] noun1) (a plant with strong-smelling leaves, used as a flavouring.) nane2) ((also peppermint) (a sweet with) the flavour of these leaves: a box of mints; ( also adjective) mint chocolate.) nane şekeri; naneli -
18 παραχαράζω
sahte para basmak, kalp para basmak -
19 чеканить
1) basmak; çalmakчека́нить моне́ту де́ньги — para basmak / kesmek
на э́тих моне́тах чека́нили изображе́ние дельфи́на — bu sikkelerin üzerine yunusbalığı resmi basılırdı
2) в соч., перен.чека́нить ка́ждое сло́во — her kelimeyi seçik seçik söylemek
чека́нить шаг — rap rap yürümek
-
20 Blüte
Blüte <-n> ['bly:tə] f\Blüten drucken kalpazanlık yapmak, sahte para basmak;\Blüten in Umlauf bringen piyasaya sahte para sürmek1) ( das Blühen) çiçek açma [o verme], çiçeklenme;er starb in der \Blüte seiner Jahre çiçeği burnundayken öldü, gencecik yaşta öldü2) ( Höhepunkt) zirve, doruk;eine Zeit der wirtschaftlichen \Blüte ekonominin en parlak bir dönemi
См. также в других словарях:
para basmak — 1) darphanede, basımevinde metali veya kâğıdı para durumuna getirmek 2) mec. kumarda ortaya para koymak 3) mec. çok kazanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
para — is., ekon., Far. pāre 1) Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit 2) Kazanç Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir. S. F. Abasıyanık 3) esk. Kuruşun kırkta biri Birleşik Sözler para… … Çağatay Osmanlı Sözlük
para kesmek — 1) para basmak 2) mec. çok para kazanmak Büyük para kesiyor, yeni yeni bilezikler alıyor. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
para çıkarmak — 1) para basmak 2) başka yerde bulunan kimseye posta veya banka ile para göndermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
darbetmek — i 1) Vurmak, çarpmak 2) Para basmak 3) mat. Çarpmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kesmek — i, er 1) Bıçak, makas vb. bir araçla bir şeyi ikiye ayırmak, parçalamak, doğramak İpi kesmek. 2) Dibinden ayırmak Ağaçları kesmek. Dalları kesmek. 3) Düzgün parçalara ayırmak Eti kesmek. Patatesi kesmek. 4) Kesici bir araçla yaralamak Nasıl sol… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi … Çağatay Osmanlı Sözlük
basma — is. 1) Basmak işi 2) Gazete, dergi, kitap vb. bası ile hazırlanmış yazılı şeyler, matbua 3) İskambil kâğıdı ile oynanan bir oyun 4) Üzerinde bası ile yapılmış renkli biçimler bulunan pamuklu kumaş O güne kadar bir okka üzüm, bir arşın basma… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çürük — sf., ğü 1) Çürümüş olan Yabancı, kirli, çürük dişlerini göstererek gülümsüyordu. Ö. Seyfettin 2) Sağlam ve dayanıklı olmayan Çürükleri barındırmaz yaylaların yaylası. H. Taner 3) İş göremez, hastalıklı 4) mec. Sağlam bir temele veya kanıtlara… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hırs — is., Ar. ḥirṣ 1) Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku Para hırsı. Şöhret hırsı. 2) Öfke, kızgınlık Hırsımdan bazılarına tablomu bedava verdim, alın, götürün diye bağırdım. H. C. Yalçın Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller hırs basmak hırs bastırmak… … Çağatay Osmanlı Sözlük